27 Eylül 2015 Pazar

MERSİN TİKO BURGER


    Bir süredir Tiko Burger'i denemem için mesajlar alıyordum sonunda bugün öğle yemeği için miniği ananesine bırakıp mekanın yolunu tuttuk. Mersin Hilton'un karşı köşesinde "bahtsız" bir mekan var, çocukluğumdan bu yana pizzacı, bar, kebapçı, bar, bistro, bar oldu oldu kapandı :) Bu Tiko Burger de o bahtsız köşenin on metre kadar yanında, dışarıdan baktığımızda açık mı kapalı mı bilemedik, bayram dolayısıyla mı yoksa öğle vakti olduğu için mi nedir biraz sakindi. Oysa bu kadar başarılı bir mekanın arı kovanı gibi işlemesini tercih ederdim ^_^

    Mekanın iki menüsü var; biri yemek diğeri içki menüsü. Tiko'da sadece burger yok, hotdog, sandviç, salata, steak ve atıştırmalıklar konusunda da oldukça geniş birer menüleri var. Biz burger odaklı gittiğimiz için damağımıza en çok uyanı seçtik; Mush Burger; karamelize soğan, mantar, peynir, akdeniz yeşilliği, 130 gr dana köfte. Daha önce yediğim burgerlere bakarak 130 gr köfte küçük geldi, 260 gr'lık seçeneği de var ama Buffalo Wings sipariş ettiğimiz için burgeri büyütmedik, iyi de etmişiz, önümüze gelen burgerler devasaydı! 


    Buffalo Wings 6 parça servis ediliyor. Acı seven için muhteşem bir başlangıç, yanında sunulan salsa sos taptaze ve oldukça lezzetli. Benim gibi uç kanat konusunda pek de hevesli değilseniz karışık bir atıştırmalık tabakları var, birer birayla çok iyi gider ^_^ 


    Gelelim Mush Burger'e; ekmek alışkın olduğum tatlı burger ekmeklerinden değil, Türk damak tadına daha uygun el yapımı bir ekmek. Fabrikasyon şekil vermek için çaba harcanmamış çok daha samimi görünüyorlar :D Köfte benim için kıvamında pişmişti ancak sipariş alınırken köftenin nasıl pişirilmesini istediğimizi sormalılardı. Burgerin içindeki her malzeme taze ve sıcaktı, dolayısıyla son lokmaya kadar sıcacık bir burger yedik. Patatesler artık her yerde bulabileceğimiz baharatlı parmak patates. Servis dekoru taze mevsim yeşillikleri :)



    Veeeeeee gelelim günün yıldızına! Tatlı menüsünde cheesecake ile strudel arasında gidip gidip geldim ve dedim ki; cheesecake'in her türlüsünü evde ben zaten yapıyorum strudeli bir daha nerde yicem :D Strudel bir Alman pastasıdır, bir nevi taze milföy hamuruna kuru incir, kuru üzüm, taze elma, esmer şeker, ceviz ve baharatlarla yapılmış bir iç harç sarılır ve pişirilip taze kaymakla servis edilir. Bahsi geçen taze milföyü yapabilmek için 1x2 m'lik mermer bir tezgaha ihtiyacınız vardır. Hamur kenarlarından çekilerek açılır, erimiş tereyağ sürülüp katlanır ve aynı işlem yenilenerek piştiğinde çıtır ve kat kat bir hamur elde edilir. İşte bu zor tatlıyı Tiko kendi mutfağında hakkıyla yapmıştı! Burgeri bir kenara strudeli için müdavimi olacağım aşikar ^_^







    Yemekler bitince biraz mekanı inceledik; her ayrıntı oldukça ince düşünülerek dizayn edilmiş. Tuğla görünümlü dekoratif paneller, ham ahşap görünümlü masalar, dökme demir görünümlü peçetelikler, devasa karabiber değirmenleri, ham ahşapla sarının şık bütünlüğü, vb. 

    Açık mutfak Mersin'de de revaçta, Tiko'nun kullandığı havalandırma açık mutfağa rağmen üzerinize ızgara kokusu sinmeden keyifle vakit geçirmenize olanak sağlıyor. Asma katta gruplara ya da çocukla gelen ailelere rahat vakit geçirebilmeleri için ayrı bir oda yapılmış, aynı zamanda orada sigara da içilebiliyormuş, bu kısmı bizi ilgilendirmedi ama elbet sizin aranızda ilgilenenler çıkacaktır :D 

    Biz etrafı incelerken mekanın işletme müdürü Kadir bey yanımıza geldi (servisler kalktıktan sonra gelmesi benim için önemli bir ayrıntıydı, zira ağzınızda koca bir burger lokmasıyla hom hom birileriyle konuşmak pek şık olmuyor :D ). Tiko'nun doğum yeri Adana, iki şube Adana'da bir şube Mersin'de, yakında bir şube de İstanbul'da açmayı planlıyorlarmış. İstanbul gibi mutfak ve hizmet sektöründe geniş bir yelpazeye sahip bir şehirde seslerini duyurabilirler mi bilmiyorum ama Adana ve Mersin için oldukça başarılı bir işletme. Özellikle benim gibi tatlı konusunda hassas bir, kendi çapında gurmeyi bile mutlu ettilerse bence olmuşlar ;) 


    Fotoğraflar için Umut GÜLTEKİN'e teşekkür eder, sizlere de denemenizi öneririm (:

22 Temmuz 2015 Çarşamba

DOMATES SOSLU DANA LOKUM

    Bu sıralar keyfim pek kaçık, işe gelmek istemiyorum, insanlarla görüşmek istemiyorum. İş yerinde her şey o kadar can sıkıcı ki hiç bir şeyden keyif almıyorum. Mesleğimle bir sıkıntım yok, insnalarla benim problemim. İşi bırakıp bir yerlerde sekreterlik yapasım var, asiste ettiğim kimse yokken "yönetici asistanı" olasım var, bütün gün facebook'ta instagram'da takılıp, her gün manikür yapıp oje rengi değiştirip arada da çalan telefonları "efandııım" diye açasım var! 300-500 lira fark için çekilecek dert değil benimki! Adam 6 sene okumuş tıp mezunu olmuş ama doktor olamamış, yok hayır doktor olmak öyle kolay değil, her tıp mezununa da doktor denmez. İnsan ilişkileri kötü olan, iletişim kuramayan, insanın gözünün içine bakarak yalan söyleyen, soytarı gibi ortada dolanana doktor demiyorum ben. İşin özeti dün öğleden hemen önce canım öyle sıkıldı, elim ayağım sinirden öyle titredi ki, hala etkisinden kurtulamadım. İş çıkışında kurumun bahçıvanı koşarak geldi, "hocam size hazırladım" diye gazeteyle arajmanladığı bir demet gül tutuşturdu elime. Ama nasıl güzeller, ama nasıl güzel kokuyorlar. Dikenlerini bile tek tek temizlemiş. İnsanı insan yapan aldığı öğretim değil işte, eğitim! Ben birine eğitimsiz derken diplomasına saygısızlık etmiyorum, kimseye öğretimsiz demedim ki ömürümce!

    O moral bozukluğuyla çıktım işte işten, biraz yüzüp kendime geleyim dedim; ıgıh, güzel bi yemek yapıp kendime geleyim dedim; ıgıh. Bu sabah ayaklarım geri geri gitti, mutsuzum. Ama sizi de uzun zamandır ihmal ettiğimin farkındayım bari dün pişirdiğim yemeğin tarifini vereyim. Benim gibi mutsuz pişirmeyin, lezzet alamazsınız ;) Hadi kolay gelsin. Liste kişi başıdır;
  • 3-4 parça dana lokum
  • 1 arpacık soğan
  • 1 diş sarımsak
  • 200 ml ev yapımı domates konservesi
  • 2 çorba kaşığı sızma zeytinyağ
  • 4-5 yaprak taze fesleğen
  • tuz karabiber
    Yapışmaz tavayı ısıtıp lokumları çift taraflı beşer dakika pişirin. Lokumları tavadan alır almaz, domates sosunu, ince doğranmış arpacık soğanlarını, ince doğranmış sarımsağı, zeytinyağını, tuz ve karabiberi tavaya ekleyip tavayı glaze edin (dibe yapışmış malzemeyi sıvı başka bir malzemeyle kavlatmak/kaldırmak). 7-8 dakika pişirdikten sonra fesleğenleri elinizle parçalayıp 2-3 dakika daha pişirin. Beş dakika dinlendirip bütün sosu rondodan geçirin. Servis tabağına önce lokumları koyup üzerini tamamen sosla kaplayın. Taze fesleğenle süsleyerek servis yapın.



    AFİYET OLSUN (:

11 Temmuz 2015 Cumartesi

DÖRT HER ZAMAN ÖZELDİR



    Yedi buçuk yıl önce, 29/12/2007'de tanıdım seni, yeni bi ilişkiden çıkmıştım; kırık dökük, yeni bir kırılmaya hazır değildim henüz, dur biraz dedim, az bekleyelim, biraz zaman geçsin, bu kadar hız korkutuyor beni. Ben değildim bunları söyleyen, çok dayanamadım, yılbaşı gecesi, tamam dedim, olalım "biz". Üç gün sonra evlilik dedin, dur biraz dedim, az bekleyelim, biraz zaman geçsin, bu kadar hız korkutuyor beni. Ben değildim bunları söyleyen, üç ay sonra annenlerle tanışmaya kendi ayaklarımla geldim, üç ay sonra da ben seni getirdim Mersin'e. Aylar geçti, yıllar geçti; 11/07/2011 çok eğlenceli bi düğünle evlendik. Bütün gece oturmadık, oynadık, eğlendik; bütün ömrümüz böyle geçsin dedik. 

    Birdim, iki oldum; ikiydik, üç olduk :) Dört benim için hep özeldir, bugün dördüncü evlilik yıl dönümümüzü kutladık, zarif eşim, sevgili kocam, sevgilim.. İyi ki hep aceleci olmuşsun, iyi ki hep kararlı olmuşsun, iyi ki tutmuşsun bırakmamışsın kolumdan, çekmişsin kendine, sarılmışsın sımsıkı, öpmüşsün sımsıcak, iyi ki ben biz, biz hepimiz olmuşuz..

    Bu da böyle bi aşk yazısı olsun, aşksız yemek olur mu hiç..

    AŞKLA KALIN (:

6 Temmuz 2015 Pazartesi

NİL HANIMIN ÖĞLE YEMEĞİ

    Malumunuz Nil hanım 8 aylık oldu. "Anne"den önce "eeeegi" dedi, zamane bebekleri :D Eh küçük hanım büyüdükçe yemekleri de çeşitlendi, kahvaltısı, öğle yemeği, ara öğünü, akşam yemeği derken bende bile menüler tükendi. E malum hanımefendi her şeyi yiyemiyor. Patlıcan yasak nikotin var; bal, yer fıstığı, çilek, inek sütü, çiğ domates yasak alerjik olduğu için! Pirinç yedirmiyorum; manasız ve faydasız. Kırmızı eti sevmedi, tavuğa burun kıvırıyor! Elimizde balık, taze sebzeler, meyve ve bulgur kaldı. Bugün barbunya yedireyim dedim ıgıh onu da sevmedi. Sizin de etrafınızda bu denli seçici bebekler varsa buyurun bir de bunu deneyin :D (anasının kızı, yemiyor arkadaş, seçiyor)


    İki çorba kaşığı köftelik bulguru üç katı kaynamış suda pişirin, bulgurun altını kapatınca ince doğranmış 4-5 dal semizotunu ekleyip karıştırın, kapağını kapatıp yarım saat dinlendirin. İki çorba kaşığı yoğurtla rondodan geçirip miniğe yedirin ;)

    AFİYET OLSUN (:

1 Haziran 2015 Pazartesi

KREMALI YABAN MERSİNLİ KEK

    Bugün Ver Fırına'da "nude cake" yaptılar. Nude cake, çıplak kek anlamında kullanılıyor; dış kaplaması olmayan, içi genellikle pastacı kreması ve taze meyveyle katlandırılan, bahar ve yaz aylarında fresh pasta kategorisinde sunulan şık ve lezzetli bir pasta çeşitidir. Ama yapımı diğer pastalara kıyasla oldukça zordur. İçeride ne olursa olsun üzerini marzipanla kaplanıp şeker hamuruyla örtülen bir pasta muhakkak iyi görünür ;) Ama kaplaması olmayan bir pastanın her katının muntazam olması, keklerinin eşit pişmesi ve kremasının kendi halinde akmadan durabilmesi gerekir. Bir ara nude kek de yapıp paylaşıcam sizinle ama bugün o kadar vakim yoktu ve programı izlerken annemle canımız kek isteyince kremalı bir kek yapmaya karar verdim. 

    Kekin malzemeleri ve yapım aşamaları önemli. Malzemelerin oda sıcaklığında olması kekin dokusu için önemli, kek kalıbının erimiş tereyağ ile kaplanıp unla sırlanması kekin hem kolay çıkması için hem de kekin dışının kızarıp mis gibi kokması için önemli. 

*kap ölçüsü 100 ml

  • 3 yumurtanın beyazı ve 1 yumurtanın sarısı
  • 1 çay kaşığı tuz
  • 2,5 kap toz şeker
  • 200 ml süt kreması
  • 200 ml süt
  • 4 kap un
  • 1 paket kabartma tozu
  • 150 gr kuru yaban mersini
  • 1 tatlı kaşığı erimiş tuzlu tereyağ
------
  • 2 kap toz şeker
  • 1 kap un
  • 300 ml süt
  • 2 yumurtanın sarısı
  • 1 şişe rom aramosı
  • 50 gr tereyağ
    Erimiş tuzlu tereyağ ile kek kalıbını kaplayıp un serpin. Kalıpta artan unu dökün. Tereyağın tuzlu olması kekte hoş bir kızarma ve patiseri kokusu bırakacak bu nedenle kahvaltılık tereyağ kullanmayın. Yumurtaları tuzla köpürtüp şekeri ekleyip krema kıvamına gelene dek çırpın, süt kremasını ve sütü ekleyin. Un ve kabartma tozunu birlikte çırpıp yaban mersinlerini içine ekleyin. Kurularla sıvıları karıştırıp kek kalıbına dökün. 180 'C de ısıtılmış fırında 20 dakika pişirdikten sonra sıcaklığı 170 'C ye düşürüp 20 dakika daha pişirin ve fırından çıkarıp soğutun. 

    Kek fırındayken süt, toz şeker, yumurta sarılarını çırpıp unu eleyerek ekleyin ve orta ateşte pişirin. Kremayı ocaktan alınca tereyağını ekleyin, eriyene kadar karıştırın. Soğutunca rom aromasını ekleyip mikserle 3-4 dakika çırpın. Krema torbasına en küçük yıldız ucu takıp dantel görüntüsünde keki süsleyin ^_^ 



AFİYET OLSUN (:

29 Nisan 2015 Çarşamba

OTTO BURGER MERSİN


    Sevgili eşim her çarşamba arkadaşlarıyla stüdyoya gider. Bu hafta salıya aldılar, "sen de gel" ısrarları üzerine yoğun bir gün olmasına rağmen gittim. Dün bütün şehri sanırım iki kez dolandım; işe gittim eve döndüm, annemle Nil'i aldım, PTT'ye uğrayıp bir gün önce geri dönen kargomu aldım, ameliyat olan eski bir ahbabı ziyarete gittim, annemle Nil'i eve bıraktım, hazırlandım stüdyoya gittim! Huh, yazarken yoruldum, bu arada stop lambaları yanmayan bir WW yüzünden ciddi bir kaza atlatıp 155'e ihbarda bulunduktan sonra yoluma devam ettim :D Gene de keyifli bir gündü. Uzun zamandır denemeyi planladığım, Enjoy Burger House yazımdan sonra bu konuda mail aldığım bir mekanı denedim.
   Solistimiz yok gel dediler gittik :P Emin misiniz dedim, çok ısrar ettiler, ilk şarkıdan sonra mikrofonu bırakmam için daha şiddetli ısrar ettiler :D Kargadan hallicedir sesim ama mikrofonsuz eşlik etmeyi severim, ne tizim tiz ne pesim pes töbe yarappim bi sesim vardır :D Gene de eğlendim, stüdyodan çıktık OTTO'ya yemeğe geçtik. Gelelim esas konuya:



    OTTO'nun menüsü ilginç :D Bütün burger isimlerinin ardına bir otto ekleyerek isim vermişler; mantarotto, specialotto, baconotto, classicotto, vb. O muydu bu muydu derken üçümüz de specialotto tercih ettik. Özelliği içinde sos olarak patlıcan beğendi bulunması, ki patlıcanla yapılan her şeye aşığımdır <3 Yanında ekstra olarak da soğan halkası sipariş ettik.

    Hamburgerin köftesi oldukça lezzetliydi, köfte etinin kuzu - dana karışık olduğunu düşünüyorum, kuzunun oranı oldukça az ama benim damağımın kokusunu alacağı miktarda ;) Ekmek yumuşak ve lezzetli, paket sos çeşitliliği tatminkar, burgerin iç sosları kıvamında ve miktarı yeterli, sebzeler taze. Genel anlamda başarılılar ama benim için bir Enjoy BH değiller üzgünüm. Soğan halkalarını soğuk yağa mı atmışlardı, yoksa soğan halkalarının buzu mu çözülmüştü bilmiyorum ama korkunç yağ çekmişti, patateslerin de sunumu şık değildi. Burgerin yanına öylece dağıtılmış gibiydi.

    Karşılaştırma yapmamı isterseniz; Enjoy Burger House'u tercih ederim, ama öğrenci bütçesine uygunluk konusunda OTTO daha ideal. Enjoy BH'da sipariş edeceğiniz tek burger yerine OTTO'da menü sipariş edebilirsiniz. Mütevazı bir burger yemek istiyorsanız ama artık zincir restoranlardan bıktıysanız gidebileceğiniz bir yer.

    OTTO'dan kalkınca sahile doğru yürüyelim, Mado'dan birer top dondurmayla geceyi kapatalım dedik. Çocukluğumun geçtiği sokaklar ne kadar değişmiş, eski Turunç'un karşısındaki park hariç o sokakta geçmişe ait bir şey kalmamış. Aralara birbirlerine bitişik küçük cafeler açılmış, önlerinde tahta sandalyeleriyle üniversite yıllarımı hatırlattı, dün gibi gelen yılların üzerinden ne ara 6 sene geçti algılayamıyorum. Etnik kültürlerin olmadığı ara sokaklarda yürümeyi seviyorum, eşlik etmek isterseniz keyifli vakit geçirebiliriz ^_^

    AFİYETLE, KEYİFLE..


24 Nisan 2015 Cuma




    Geçtiğimiz pazardan beri boğazım ağrıyodu, ama öyle şişme ağrısı falan değil; baya bildiğin bütün gece konserde ya da maçta bağırmışçasına upset ifade simgesi
     Zevzek kardeşim "grip oluyosun bu seneki boğaz ağrısıyla geliyo" dedi, dikkate almadım. "Yok yau, soğuk soda içtim ondan" didim.. Yanılmışım upset ifade simgesi Boşboğazlı zevzek squint ifade simgesi iki gün sonra burun akıntısı, öksürme, hapşırma ve bilumum hastalık getirileri birlikte baş gösterdi. Hoş geldin bahar gribiiiii squint ifade simgesi
     23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nın, Ulusal Egemenlik kısmının uzun yıllardır yok sayılıp sadece çocuk bayramı olarak kutlanmasına alıştık elbet ama bu sene bir de kandile denk gelince bir çok kanalın komple yok saymasını da bu hastalık sayesinde farkettim confused_rev ifade simgesi
     Elimde ıhlamurum, burun deliklerime tıkadığım peçete parçalarım ve battaniyemle televizyon karşısına geçip çocukluğumu yad edeyim diye düşünmüştüm oysa. Bütün kanallar birbiriyle yarışırdı eskiden, biri Ankara'daki törenleri verirdi, biri Anıtkabir'deki töreni canlı yayınlardı, biri okul önlerinde röportaj yapardı falan.. Şimdi gündüz kuşağı programlarının hiç birinden feragat edilmemiş maşallah! Sahte bir kutlama, bir iki cast bebesi oldu da bitti maşallah adam olmaz bu ülke inşallah!
     Biz ne ara bu noktaya geldik demicem elbet, saçma ve içi boş bir soru zira. Benim sormak istediğim çok başka, geldiğimiz bu noktadan geri dönüş var mı acaba?!?! Ne "laiklik elden gitti" ne de "din elden gitti", elden giden tek şey var; mantık. Elmayla armudu karıştırmamayı öğrenemedik gitti.
     Ağzımdaki kekremsi tadın tek sebebi grip değil anlayacağınız, bu günlerde pek keyifsiz pek bi nane mollayım..
     Siz esen kalın, bana da bi ballı limonlu ıhlamur kaynatın hayrınıza..

     İYİ HAFTA SONLARI!

19 Nisan 2015 Pazar

Wo-Wo Mersin



    Haftasonu kuzenimle birlikte uzuuun zamandan sonra işlerimizden zaman bulup birlikte nefes aldık. Ben henüz evlenmemişken, o henüz okulda çalışmaya başlamamışken her pazartesi bürosuna giderdim, seramoni eşliğinde kahve keyfi yapar, fal bakar gibi yapar ve çok eğlenirdik. Zamanla o kurslar haricinde bir de okulda görev almaya başlayınca, ben evlenip bebek sahibi olunca bu pazartesiler iptal oldu. Pazartesileri geçtim, ayda bir görüşmemiz bile zorlaştı. Ha kuzen işte aile arasında görüyosun falan da, çocukluğun birlikte geçince yetmiyo. Özel zamanlar paylaşmak istiyosun, alışmış kudurmuştan beter derler :D İşte aylar sonra bu cumartesi uzun uğraşlar sonunda ve diğer işler arasında zaman yaratabildik birbirimize :) Keyifle oturabileceğimiz, ne öğle ne akşam yemeğine denk gelmediği için bişeyler tırtıklayabileceğimiz bi yerde oturalım dedik, Marina Wo-Wo uygun geldi.

    Önce masa bulmakta biraz sıkıntı çektik bütün masalar boş ancak biz dediğim gibi ne öğle ne akşam servisine ait değiliz :D Ara zaman misafiriyiz, masalar arasında "ora bir saat sonraya rezerve", "bura iki saat sonrasına rezerve" cümleleriyle dolaştıktan sonra bir yer bulduk ve oturduk. Ben roka salatası ve soda, kuzenim pizza ve limonata siperişlerini de verdik. Limonatanın gelişi olaylı oldu :D Traş buzlu, nanesiz limonata önce traş buzlu bol naneli geldi, gitti iri buzlu nanesiz geldi, üçüncü de sonunda doğru geldi :D Haricinde ne serviste, ne siparişlerde, ne de işletmede her hangi bir sıkıntı yaşamadık. Uzun zamandır bir makenada bu kadar keyifli vakit geçirmemiştim. Sunumlar zarif ve şıktı, siparişler oldukça lezzetli. Pizza incecik ve ama yumuşacık, rokalar taze ve kurutulmuş. Gülmeyin, salata malzemesi iyi kurutulmadığında korkunç bişey çıkıyor ortaya.

    Salatanın üzerine rendelenen parmesan rokanın ıtırlı tadını vurguluyo, içindeki kuru domateslerin ekşiliği rokanın acısına çok yakışıyo. Balsamik sirkeyi o kadar dozunda kullanmışlar ki sadece geriden bir esinti şeklinde hissediliyo. Balsamik sirkeyi biraz fazla kaçırsalar kuru domateslerin de ekşiliğiyle yenemeyecek bi salata çıkardı ortaya. Salatada bana hitap etmeyen tek şey cevizdi, onu da belirtince cevizsiz roka salatamla ben çok mutluydum :) "cevizli roka salatası"nı cevizsiz isteyen benden başka arıza var mıdır onu da işletmeciye sormalı :D

    Üzerine içilen bir fincan Türk kahvesi de çok hoş bir sunumla geldi. Kısacası ben Wo-Wo Mersin'den oldukça memnun kaldım. Size de öneririm. Ana yemeklerini denediğim zaman onunla ilgili de yazarım. Şimdilik esen kalın :P

    Bu da böyle bir pazartesi yazısı olsun. Sendromunuzu iş çıkışı Wo-Wo'da bir şeyler içip iyot kokusunu içinize çekerek dindirmeniz dileğimle;

    İYİ HAFTALAR (:

2 Nisan 2015 Perşembe

MERSİN HAYAL KAHVESİ

    Hayal Kahveleriyle tanışmam 1998 yılına dayanır. '98 yılı Güneş tutulmasını izlemek için Eskişehir'e gitmiştik. Öğlen vakti hem bişeyler yemek hem tutulmayı izlemek için Hayal Kahvesine oturduk. Gündüz restoran gece bar/bistro tarzı işletilen mekanın girişinden itibaren dekorasyonu çok hoşuma gitmişti. Dev küpler, bisküvi tuğlası kaplı bina ve mahsen, kilit taşı döşeli yürüme yolu... Henüz on bir yaşındaydım ama mekanın şıklığı dikkatimi çekmişti. Göze hitap eden işletmenin ana yemeği de tatlısı da çok başarılıydı. Filaminyon ve çikolatalı sufle... Tadı hala damağımdadır ve ne zaman Hayal Kahvesine gitsem tatlı olarak sufle tercih ederim. Bekleme süresi uzun da olsa her seferinde değdi :) (Mersin'i dışında tutuyorum, yazının devamında buna değineceğim).

    İstanbul Çubuklu Hayal hayatımda çok daha tatlı bir yere sahiptir :) Konserleri, kahvaltısı, yemekleri, mekanın albenisi ve enerjisi bir başkadır.

    Derken öğrencilik hayatı bitti, kürkçü dükkanına dönüldü. Geçen sene Mersin'de hayal Kahvesi açılacakmış dediler coşkuyla ve endişeyle karşıladım. Eski bir dosta kavuşmak gibi bir yandan, bir yandansa yeni bir franchising krizi yaşar mıyız acaba endişesi.. Daha önce belirttim mi bilmiyorum ama ben bu franchising işini hiç ama hiç sevmiyorum. Şube candır, şube itibardır, şubenin takibi vardır, şubeyi şikayet ettiğinizde muhattabınız vardır.. Franchising "kıroyum ama para bende"dir, franchising "isim hakkında dünya para döktük malzemeden çalalım"dır, franchising "aşçıya o kadar maaş mı verilir" zihniyetidir, franchising işletmeyle ilgili bir şikayet bildirirken "benim adım yeter, sen bi daha gelmesen kaç yazar" sırıtışıyla suratınıza bakılıp şikayetinizle ilgilenilmemisidir. Bütün bu çekinceler yüzünden uzunca bir süre yemeğe gitmedik Hayal Kahvesine. Sonra sevgililer gününde zarif eşim rezervasyon yaptırmış, nereye gittiğimizi söylemeden Marina'ya kadar geldik. Ufak tefek aksaklıklarla başladı gece; bir gece önce şiddetli yağmur yağmıştı ve sevgililer günü dolayısıyla dışarıdaki masaları da içeri almışlardı, o yağmurda masaların ahşap kısmı suyu güzelce emmiş, oturduğumuz andan itibaren bacaklarımıza su aktı. Servis elemanından istediğimiz şallarla bacaklarımızı kuru tutmayı başardık ama bence böyle bir işletme için büyük bir eksikti. Masa sahneye yakın olsun diye öyle bir köşeye itmişler ki kendinizi dışlanmış hissedersiniz. Neyse bu iki aksilik dışında gece ve yemekler güzeldi. "Ay evet yemekler kısmına geç artık" diyorsunuz di mi :)))) Hadi başlayalım o zaman;


    Önerilen bir yerde ilk kez yemek yiyeceksem genelde seçimim ızgara kırmızı etten yana olur. Çünkü kötü et diye bir şey yoktur, yanlış pişirme tekniği vardır. Her etin pişirme şekli farklıdır. Yağsız parça eti ızgaraya atarsanız kayış gibi bir şey elde edersiniz ve ne çiğneyebilirsiniz ne yutabilirsiniz. Izgaralayacağınız et, 1,5-2 santim kalınlığında ve kesinlikle dövülmemiş olmalı. İçinde ince yağ damarları bulunmalı. Kenarında mümkünse kalınca bir parça yağ olmalı ki pişerken kızarsın. Falan falan... Neyse gelelim Hayal Kahvesinde söylediğim cafe de paris soslu bifteğe. Tek kelimeyle muhteşemdi. Eti sosa bulamamıştı şef, çok küçük bir miktarını etin üzerine gezdirmişti (kendine güveniyor :D). Etin kendisi çok lezzetli ve yumuşaktı. Yanında getirdikleri sos tek başına muhteşemdi ve bence haşlanmış sebzeye de çok yakışacak bir sostu. Garnitür olarak baharatla tatlandırılmış patates kızartması ve çöp şişte arpacık soğan ve sarımsak da en az diğerleri kadar lezzetliydi. Özellikle ızgara sarımsak çok hoş düşünülmüş bir ayrıntıydı. Daha önce denediniz mi bilmiyorum ama kabuğuyla ızgaraladığınız sarımsak çok lezzetli olur; bütün şekerini içinde tutar, ızgara lezzetini barındırır ama yanmaz, kremamsı kıvamından dolayı istediğiniz her türlü sosa homojen şekilde yedirebilirsiniz ve lezzetin birden sıçradığını görebilirsiniz. Şöyle düşünün çiklatalı sufle güzeldir, içine ince portakal kabuğu rendesi eklenmiş çikolatalı sufle candır ;) İşte aynı şekilde et sosları güzeldir, içine ızgara sarımsak püresi eklenmiş olanlarsa candır :)) Chef rotisseur işini biliyor, etin de sebzelerin de ızgaralanma şekli ve süresi mükemmeldi. Her şey pişmiş ve hiç bir şey suyunu kaybetmemişti.
   
     Eşim et fajita istedi. Tabakta gerçek guacamole sos gördüğümde ağlamak istedim :)))) Mersin'de fajita istediğinizde önünüze genelde dolmalık ve salçalık biberlerle yapılmış çoban kaburma gelir :D Biri Mersin'deki aşçılara söylemeli, fajitayı fajita yapan etlerin jülyen doğranması değildir! Evet ne diyodum, guacamole sos! Hayalin şefi kesinlikle beni kazandı! İstanbul'da Meksika restoranlarında yediğim fajitalardan sonra yediğim ilk gerçek fajitaydı; sosundan sebzelerine! Sos demişken, Mersin'de genelde ekşi krema yerine de süzme yoğurt getirirler sos niyetine :D Hayalin fajita tabağı dört dörtlüktü! California biberleri tam kıvamında pişmişti, etler kurutulmamış ve güzel lezzetlendirilmişti, sosları chef de cuisine mi yapıyor yoksa chef saucier mı bilmiyorum ama her ikisini de ayakta alkışlamak istiyorum!

    Bebekten dolayı hala alkol alamadığımı artık ezberlediniz sanırım :) Dolayısıyla alkolsüz bir içecek sipariş etmem gerekiyordu, madem işletme hakkında yazıcam o zaman orada yapılan bişey olmalıydı; limonata söyledim.  İlk getirilen bardak ağzına kadar buz doluydu ve limonatanın tadını alamadım dahi, servis elemanına söylediğimizde özür dileyip yenisiyle değiştirdi. Lezzetli ve sonrasında mideyi yakmayan bir limonataydı. İçine limon tuzu eklenen limonatalar ciddi anlamda midemi yakar ve bu gerçek bir limonataydı :)



    Gelelim tatlılara. Tabii ki çikolatalı sufle istedim ;) Eşimse tiramisu.

    Sufle hamuru önceden hazırlanıp buzdolabında bekletilebilen bir hamurdur, pişirmeden önce yağ ve kakaoyla sırlanan kaplara boşaltılır, kısa süre yüksek sıcaklıkta fırında yarı pişirilir. Dışı çok sıcak, içi sıcak ve akışkan olur. Sevgililer gününde en çok tüketilen tatlı olması dolayısıyla Hayal de bu yola baş vurmuştu! Dolayısıyla dışı ılık, içi soğuk bir sufle geldi. Hayal kırıklığıydı :( Sunum ve garnitürlerse tersine oldukça başarılıydı. Erimeyen dondurmayı nereden bulduklarını merak ettim doğrusu :D O kadarını da kendilerinin yaptığını düşünmüyorum açıkcası ama seçim başarılı.

    Her ne kadar bizim şefler tiramisunun iki şekilde yapıldığını iddia etse de orijinali saviord bisküvi iler yapılandır, neden kakaolu kekte ısrarcılar anlayamıyorum! Kek tabanını bir kenara bırakacak olursak, romla ıslatılmış olması ve labneyle değil de mascarpone ile hazırlanan kreması sınıfı geçti.

    Chef pâttissier diğer şefler gibi beş yıldız alamadı benden :D Fakat sunumları ve ayrıntıları düşününce dört yıldız ;)

    Geceyi toparlayarak değerlendirecek olursam; sunumlar şık, lezzetler enfes, hizmet kaliteli, oturma düzeni ve konfor vasat. Yıldızlarımı aksilikler üzerinden değil emek üzerinden vereceğim; **** ;)

    KEYİFLİ ZAMAN GEÇİRMENİZ DİLEĞİMLE (:

30 Mart 2015 Pazartesi

BAL KAYMAK DONDURMACISI






    Sanırım blog yavaş yavaş tarif blogu olmaktan çıkıp eleştiri blogu olmaya başlayacak :D Aldığım maillerin çoğu "yeni yerler tavsiye eder misiniz" tadında. Gittiğim yerlerde fotoğraflama yapıyorum ama zaman bulup keyifle yazıya dökmek pek mümkün olmuyor. Malum minik hanım beş aylık oldu, daha fazla ilgi istiyor. Şimdi yanımda uyuduğu için yazabiliyorum :) 

    Bugün yazmaya değecek mekanın adı Bal Kaymak. Mersin'in en eski dondurmacılarından. Pirireis ilköğretim okulundan sahile inerken sol kolunuzun üzerinde. Dışarıdan bakıldığında bakımsız ve albenisiz bir mekan. Öyle oturup saatlerce vakit geçirebileceğiniz bir yer de değil. Ama öyle dondurmalar yapıyorlar ki, enfes. 

    Çocukken teyzem Metro Sinemasının sokağında oturuyordu, sahilden eve dönerken bana dondurma almıştı burdan. Ama yıllar geçtikçe ben burayı unuttum. Çocukken dondurma dondurmadır. Damağınız pek de ayırt etmez. Çilekli çikolatalı alır geçersiniz. Ama büyüdükçe damak farklı lezzetler tatmaya ve aramaya başlar. İşte bu noktada keşfedilmesi gereken bir mekan Bal Kaymak. Zarif eşimin meraklı arkadaşları hatırlattılar burayı. "Alkollü dondurma yapan bi yer varmış sahilde" dediğinde eşim nerede olduğunu sordum, anlattığı yer tanıdık geldi. Geçtiğimiz haftasonu biraz hafıza zorlayarak buldum yerini. Viskili, baileysli, tekila limonlu, rakı kavunlu ve Şirince karadut şaraplı çeşitleri mevcut. Benim favorim buram buram Jack Daniels kokan viskili ve Şirince karadut şaraplı çeşitleri oldu. Minik hanım hala anne sütüyle beslendiği için sadece tatlarına bakabildim ama emzirme dönemim biter bitmez viskiliye düşücem :D 

    Alkollülerden bir paket hazırlanırken kendime bir külah aldım. Damla sakızlı, Türk kahveli ve fıstıklı. Merak ettiğimiz bütün çeşitleri tattırdıktan sonra bir de bu külah için kesinlikle ücret almadılar. Müşterilerini mahçup etmekte üstlerine yok :))

    Gelelim Bal Kaymak dondurmacısıyla ilgili donelere;
  • sadece zamanı olan meyvelerle dondurma yapıyorlar, külahımı hazırlatırken çilekli dondurma istediğimde "çilek zamanı değil, mevsim meyvelerini kullanıyoruz sadece, kivili ister misiniz" dediklerinde bir kaç yazı önce Mersin Blusha ithafen yaptığım öneri geldi aklıma ;)
  • alkollü dondurmaların yanısıra başka hiç bir yerde deneyimleyemeyeceğiniz dondurma çeşitleri de mevcut; redbull, isot ve kivi bunlardan bir kaçı.
  • diyelim ki elinizde bahçenizden bolca meyve var, reçel yapmaktan sıkılmışsınız nasıl değerdirileceğini düşünüyorsunuz; verin Bal Kaymak dondurmacısına meyvenizi size dondurma olarak geri versin :)) ya da elinize değişik bir içki geçti, verin bir büyük şişeden size 5 lt dondurma yapsınlar.
    Bütün bunların yanısıra eksiklikleri yok mu, elbette var. Mesela ben burayı çocukluğumdan bilmesem kesinlikle girip dondurma almam, dışarıdan bakınca insanın Uğur DÜNDAR'ı çağırası geliyo :))) İmalathanesine kadar girdik, tertemiz, ama dışarıdan bakıldığında camekan yazıları, dükkanın kendisi 70'lerden 80'lerden kalmış izlenimi veriyor, bu da insanda ister istemez merdiven altı imalathanesi izlenimini uyandırıyor. Ballı Baba dondurmacısı şu an bulunduğu yere geldiyse eğer bunun tek sebebi dondurmalarının ve tatlılarının lezzeti değil elbette, dükkanları hep çok şıktı, şimdi daha da şık. Ve bence en büyük eksiklikleri henüz alkollü dondurmalarının patentini almamaları! Eğer biri onlardan önce davranırsa sahipleri kadar üzülürüm, insan emeği ve yaratıcılık paha biçilemez bir değerdir.


14 Şubat 2015 Cumartesi

ÖZGECAN ASLAN

    Dün geceden beri burnumun direği sızlıyor, göz yaşım hep gözümün ucunda. Bebeğime her baktığımda içim acıyor, canım yanıyor. Eşime sordum "Özgecan'ın ailesi bu anlarını da hatırlıyor mudur?" Unutulur mu, hiç bir anı unutulur mu, dünyaya getirmek için emek verdiğin, emmiyor diye ağladığın, sarılık için mavi ışıkta yatarken ağlarken akıttığın göz yaşın, uykusuz kaldığın gecelerde dahi ona bakıp gülümsediğin, çıkardığı anlamsız sesler, ilk kelimeler, ilk adımlar, ilk okul günü, ilk sevgilisi, ilk kırgınlığı, üniversiteyi kazandığı haberi, "anne sizi özledim" telefonları, .... Hangisi unutulur?!?! ya kokusu... Dün geceden beri ağladığımız Özgecan mı yoksa nasıl koruyacağımızı bilmediğimiz evlatlarımız mı, ben dün geceden beri Nil'e sarılamadım bile.. Korkuyorum, içim titriyor, elim titriyor. 

    Mersin'de yaşıyorum nereye taşınayım, Bu ülkede adaletsizlik varken ben evladımı kime neye nasıl emanet edeyim. Üniversiteye dahi giderken elinden tutup kendim mi götüreyim. Biz bu adaletsiz ülkede kadın doğmanın acısını cezasını daha kaç Özgecan'la ödeyeceğiz. 

    Boğazım düğüm düğüm, evde kimse yok artık sesli ağlayabiliyorum. Ve dün geceden beri kurduğum tek ve sürekli cümle Allahım yardım et!

10 Şubat 2015 Salı

RAKI ROKA BALIK




    Eleştiri yazısı yazmak zannettiğimden zormuş. Daha doğrusu bir yere orayla ilgili yazı yazmaya planlı gitmek zormuş. İlk eleştiri yazım Enjoy Burger House ile ilgiliydi, o kadar çok beğenmiştim ki tıkır tıkır yazıverdim, sonraki Mersin Blush ile ilgiliydi, yemekler o kadar kötüydü ki gene tıkır tıkır yazıverdim. Şimdiyse yıllardır müdavimi olduğum balık restoranıyla ilgili yazmak için oturdum ve dakikalardır boş sayfaya bakıp duruyorum. Oysa çok daha kolay olacağını düşünmüştüm, sanırım nereden başlayacağıma karar vermekte zorlanıyorum. Harika bir geceydi diyerek lafa ortasından gireyim ben de bari J
    Mersin kıyı şehri olması dolayısıyla balık restoranları açısından oldukça zengin. Bu zenginliğin geçmişi öyle zannettiğiniz kadar eski değil ama. Ben çocukken balık yemeye gittiğimiz iki üç restoran vardı o kadar, onlar da öyle aman aman başarılı yerler değildi. Santa Iras’ta alabalık yerdik, ki alabalık severseniz hala gidilebilecek bir yerdir. Yolu uzun, virajlı ama alabalık sunumları ve devasa şömineleri hep huzur veren bir yer. Ama şık bir yer hayal etmeyin, küçük ayaklı bardaklarla şarap servis ederler ve bütün tabakları sert plastiktendir. Narlıkuyu’ya deniz balığı yemeye giderdik, salataları ve ara sıcakları başarılıdır, balıklar zaten lezzetli ama bizim ayağımızı Narlıkuyu’dan kesen servis konusunda kendilerini hiç geliştirmemeleri oldu. Gelelim bugün size önereceğim balık restoranına. Rakı Roka Balık, ya da yeni düzenlemeyle değiştirmek zorunda kaldıkları adıyla Roka Balık :D
    Mersin merkezde balık restoranları ardı ardına açılmaya başlayınca rekabet kızıştı J Bu da biz müşterilerin işine yaradı. Aşina gibi sadece isim yapmış balık restoranları hala balık çatalı bıçağı edinmediği gibi üçüncü sınıf otellerin kullandığı ayaklı bardaklarla şarap servis etmeye utanmıyorlarken, isim yapmış restoranların da arasından sıyrıldıktan sonra bir tesadüf eseri bulduk 2R1B’yi J Kardeşimin okul servisi önünden geçermiş, ismi ilgisini çekmiş hadi deneyelim dedik. O oldu, sonrasında neredeyse hiç başka balık restoranına gitmedik. İstanbul’dan gelip Akdeniz balığına burun kıvıran misafirlerimize bile beğendirdik burayı. Ki bu Michelin yıldızı almak kadar değerlidir :D Zira Karadeniz balığının çeşitliliğine ve lezzetine alışmış damakları Akdeniz’de mutlu etmek imkansıza yakındır. Suratlarında hep bir memnuniyetsizlik mevcuttur. Burun hafif sağda, dudak burunla aynı yana kaymış, kaşlar havada, konuşmasa da yüzü bağırır bunların “ımmmhhhh bu da balık mı”! Arkadaşım 27 senedir ben balık niyetine bunları yedim evet, Allah Allah! Neyse burnu havada Karadenizlilerin de onayını aldıktan sonra şüpheniz tamamen kalktıysa ortadan gönül rahatlığıyla sipariş verin ;)
    Mezeler tazecik, körpecik, lezzetli; her içkinin ve içeceğin yanına uyacak bir meze muhakkak mevcut meze tepsisinde. Ara sıcak olarak tercih edebileceğiniz çok fazla seçenek var. Çıtır çıtır ve sıcacık kalamar benim olmazsa olmazım, asla tek porsiyon istenmez bizim masada :D Güveçte karides ve güveçte mantar tadına bakmadan doyuruyor insanı J Masaya gelişi sesinden anlaşılıyor, çıtır çıtır ses çıkararak ve mis gibi tereyağı kokusuyla yerini alıyor masada. Köylü patates diye bir ara sıcak vardır Mersin’de, Limonlu’da Köylü Balık’ın reçetesidir ama zamanla bütün balık restoranlarının menüsüne girmiştir. Cips şeklinde doğranıp kızartılmış patatesin üzerine tuz, sarımsak, limon ve ince kıyılmış maydanozdan oluşan bir sos dökülerek hazırlanır. Yeri gelmişken Köylü Balık da muhteşemdir ama o da başka bir yazının konusu olsun J Paçanga ve sigara böreği benim balık restoranında tercih ettiğim ara sıcaklardan değildir ama mevcuttur, ve çocukların vazgeçilmezi; kızarmış patates :D Ara sıcak seçerken kendinizi dizginleyin zira balığa yer kalmayabiliyor ;)
     Balığın olmazsa olmaz salatası; roka! İri parçalanmış rokaların üzerinde ince kıyılmış domates ve sarımsak, üzerine gezdirilen gerçek nar ekşisi ve mis gibi sızma zeytinyağ.. Sohbet muhabbet mezeler diplenip ara sıcaklardan geriye boş tabaklar kaldığında “balıkları ızgaraya atalım” diyoruz ^_^ Enfes deniz levreklerimiz fletolanmış geliyor, yanlarında körpe roka yaprakları ve bir dilim mor soğanla.
    Balıklar kurutulmadan pişirilmiş, tabaktaki garnitürler yeni kesilmiş ve hazırlanmış. Ne mezelerde, ne salatalarda ne de ana yemek tabaklarında önceden hazırlanmış, solmuş, suyunu kaybetmiş bir şey görme/yeme ihtimaliniz yok. Siz balığınızı bitirip ellerinizi yıkamaya gittiğinizde bir peri uğruyor masaya ^_^ döndüğünüzde masa tertemiz, meyve ve tatlı servisleri yerini almış. Kibar garsonunuz yaklaşıp soruyor “çay/kahve” ^_^ Biz genelde birer sade türk kahvesiyle sonlandırırız geceyi, fırında irmik helvası ve meyve tabağı müessesenin ikramı :D Ama bu son dokunuş Rakı Roka Balık’a özgü değildir, Mersin’de işletmelerin gönlü boldur. Kebapçılarda ortaya gelen yeşilliğin, ezme salataların ve közlenmiş sebzelerin haddi hesabı yoktur, en lüks restoranda dahi yeseniz servisinizi alırken garsonun “çay ister misiniz” sorusu gülümsetir insanı. Belki Mersin’de restoran tercihi konusunda fazla seçici olabilirim ama restoran seçmek için bir şehir tercih edecek olsam, seçimim kesinlikle Mersin olur ^_^
    AFİYET OLSUN, BUYRUN BERABER OLSUN. ÇAY ALIR MISINIZ :)

6 Şubat 2015 Cuma

MERSİN BLUSH

    Dört ay olmuş burada yazı yazmayalı. Malumunuz bebek bekliyorduk, sağlıkla katıldı aramıza. Üç aylık oldu bile :) Onunla uğraşmaktan sadece tarifleri facebook sayfasına giriyordum. Burada daha güzel ve uzun yazmayı seviyorum çünkü. Şikayetçi takipçilerim var :D Elif canım sana selam olsun bu ;) O kadar uzun zaman bekledikten sonra belki tarif yazısı okumayı tercih ederdiniz ama ben bugün size mekan eleştirisi yapıcam. Aylar önce Enjoy Burger House'la ilgili bir yazı yazmıştım, ondan sonra Mersin'de nerde ne yenir diye mesajlar almaya başladım. İnsanlar tariflerimden ve sanırım bir miktar da seçiciliğimden yola çıkarak mekan önerileri istemeye başladılar :D Eğer benim kıstaslarıma göre hareket ederseniz benim gibi Mersin'de yemek yiyeceğiniz üç beş mekan olur üzgünüm :D ama kaliteli olur ondan da şüpheniz olmaz :)

    Gelelim Mersin Blush'a. Efenim "berbat" diyemem elbette lakin bir daha tercih edeceğimi zannetmiyorum. Dün işten çıkınca sürekli Wo-Wo'da ve Blush'da takılan arkadaşlarımla buluştuk, fena halde acılı ekşili çorba istemiş canları, şimdilik Mersin'de çin mutfağı yapan tek yer olduğundan Blush'a oturduk. Önden acılı ekşili çorba istediler, ardından biri acılı biftek diğeri noodle istedi. Benim pek çin mutfağı havam yoktu, ki iyiki yokmuş. Klasik Türk şef uyarlamalarına düştüler :D Ben de Blush Burger söyledim. İçeriği muhteşemdi, karamelize soğan, ızgara mantar, avakado sos, chedar, vb. Allah dedim istiyorum istiyorum. Garnitür olarak elma dilim patates yerine klasik patates istedim. Siparişlerden sonra geçelim gelen tabaklara. Fotoğraflamayı çok isterdim ama yaptığını değil restoranda yediğini instagramda paylaşanlardan görünmemek adına çekim yapmadım. Ötesinde oraya otururken blogda mekanla ilgili yazı yazmak da yoktu aklımda. O an sadece mis gibi güneşin altında iyot kokusunu içime çekip tatlı tatlı sohbet ediyordum :)

    Acılı ekşili çorba yoğun ve hafif de tatlı bir çorbadır, bize gelen çorba Türk damak tadına göre modifiye edilmiş bir çorbaydı; lezzetliydi ama kesinlikle orijinali değildi. Beni biliyosunuz artık, kendi mutfağınızın şefi olun derim ama orijinal reçetelerin de bozulmasına çok kızarım! Tarif oluşturmak hiç de kolay bi iş değildir. Bahsettiğim "acık karabiber serp, acık da pul biber, kavur kızık ateşte pişmeye bırak" tarifleri değil elbet. Herkes gibi ben de "dolapta ne varsa" yemekleri yaparım ama reçeteli tarifler vardır ki onlara saygı duyulması gerekir. Mutfak kimya işidir derim hep, oranları değiştirdiğiniz taktirde ortaya gene yenecek bir şey çıkar elbet ama o artık yapmak için yola çıktığınız şey değildir. Noodle spagettiyle yapılmaz mesela değil mi ;)

    Acılı biftek ilk ağzınıza aldığınızda lezzetli ancak çiğnedikçe yavanlaşıp ne olduğunu anlamanızı güçleştiriyor. Bunun sebebi, yemeğe en son eklenen soya sosunun çok baskın bir lezzet olması. Soslar ayrışır; beyaz soslar genellikle bol yağlı, alt lezzetlidir. Genellikle içine eklendiği tarifin bağlayıcısıdır, misal beşamel. Siyah soslar uzun süre pişirilerek/çektirilerek hazırlanır, tatları çok yoğundur ve size kösele dahi yedirir lezzetleri :D misal demi grass, soya.. İyot oranları oldukça yüksek ve konsantre tatlardır siyah soslar. Mutfağa saygısı olmayan şeflerin sığındıkları limanlardır. Şefin tavsiyesi; siyah soslu bir yemek isteyecekseniz sosu yemeğin yanında isteyin, önce yemeği sossuz tadın, öyle de yeme isteği uyandırıyorsa o mekanı yıldızlandırın ;) Neyse acılı bifteğe dönelim, dediğim gibi yemeğe en son eklenen soya sosu çok baskın bir lezzet olduğundan damak ilk onun tadını alıyor, beyin o uyarıyla "hmmm lezzetliiii" derken sos kayboluyor ve şekeri bitince plastikleşen bigbabolla dönüyor. Sebzeler lezzetsiz, etler lezzetsiz. Eğer iyi bir mekan işletmecisiyseniz bilirsiniz ki en lezzetli yemekler en iyi malzemelerden yapılır. Dolayısıyla şubatın ortasında içinde kabak kullanılan bir tarifi misafirlerinize sunmazsınız. Mekanların menülerinde yapacakları mevsimsel değişiklikler ilk aşamada müşterilerce garip karşılansa da, garson tarafından yapılacak "size en iyi hizmeti ve lezzeti sunabilmek amacıyla mevsim dışı sebzelerle hazırlanan yemeklerimizi mevsimine dek menümüzden kaldırdık efendim" açıklaması müşterilere kendilerini değerli hissettirecektir.

    Noodle da acılı biftekten farklı değildi. Blush'ın haftaiçi gündüz şefi soya sosu konusunda bol kepçe anlaşılan :D

    Gelelim benim burger tabağıma... Patatesler komik denecek kadar az, soğan halkaları yanmış, burger ısırılamayacak kadar büyük, karamelize olması gereken soğanlar kıtır kıtır ses çıkaracak kadar çiğ, mantarlar tadını alamayacak kadar az, avakado sos ha keza; tadını alamayacak kadar az. Burger ısırılamayacak kadar büyük dedim ya, tabağı görünce içimden "doktor bu ne... innsann yicek bunu, innsannn" diyesim geldi O.o parmaklarımdan ellerimden akarak yemeye çalıştım ve son noktada pes edip bıraktım, yemedim. Hadi hepsini bir kenara bırakabilirdim, köfte lezzetli olsaydı! Burger köftesi yağsız kıymadan hazırlanmaz, burgerin içine garnitür olarak ne eklerseniz ekleyin köftenizi muhakkak tatlandırmanız gerekir. Blush burger'in köftesi sert, tıknaz ve lezzetsizdi. "acık tuz acık karabiber" serpeydiniz bari insafsızlar :D Ben evde burger köftesi hazırlarken baharatın yanısıra bir miktar da karamelize tereyağ eklerim. Köfteleri pişirirken ortasına parmağımla bir delik açarım ki köfte tıknaz olmasın. Oooof of Blush gibi bir mekanın şefine ben mi öğreticem bunları!

    Bütün bunların yanında, hizmet kalitesi oldukça yüksek. Servis elemanları başarılı, temiz, ilgili ama bunaltmayacak kadar mesafeli ve saygılı. Sunum tabakları çok başarılı. Blush damaktan önce göze hitap etmesi gerektiğinin farkında olan bir işletme. Yemekten sonra söylediğimiz Türk kahveleri oldukça lezzetli ve yanında getirdikleri lokumlar kaliteliydi. Yeri güzel, iyot kokusu muhteşem ^_^

    Tekrar tercih eder miyim, sadece bir şeyler içmek için.

    Şefin yazısı biter :) Gerisi sizin tercihiniz. Mekan önerileri devam edecek :) Esen kalın :P