Hayal Kahveleriyle tanışmam 1998 yılına dayanır. '98 yılı Güneş tutulmasını izlemek için Eskişehir'e gitmiştik. Öğlen vakti hem bişeyler yemek hem tutulmayı izlemek için Hayal Kahvesine oturduk. Gündüz restoran gece bar/bistro tarzı işletilen mekanın girişinden itibaren dekorasyonu çok hoşuma gitmişti. Dev küpler, bisküvi tuğlası kaplı bina ve mahsen, kilit taşı döşeli yürüme yolu... Henüz on bir yaşındaydım ama mekanın şıklığı dikkatimi çekmişti. Göze hitap eden işletmenin ana yemeği de tatlısı da çok başarılıydı. Filaminyon ve çikolatalı sufle... Tadı hala damağımdadır ve ne zaman Hayal Kahvesine gitsem tatlı olarak sufle tercih ederim. Bekleme süresi uzun da olsa her seferinde değdi :) (Mersin'i dışında tutuyorum, yazının devamında buna değineceğim).
İstanbul Çubuklu Hayal hayatımda çok daha tatlı bir yere sahiptir :) Konserleri, kahvaltısı, yemekleri, mekanın albenisi ve enerjisi bir başkadır.
Derken öğrencilik hayatı bitti, kürkçü dükkanına dönüldü. Geçen sene Mersin'de hayal Kahvesi açılacakmış dediler coşkuyla ve endişeyle karşıladım. Eski bir dosta kavuşmak gibi bir yandan, bir yandansa yeni bir franchising krizi yaşar mıyız acaba endişesi.. Daha önce belirttim mi bilmiyorum ama ben bu franchising işini hiç ama hiç sevmiyorum. Şube candır, şube itibardır, şubenin takibi vardır, şubeyi şikayet ettiğinizde muhattabınız vardır.. Franchising "kıroyum ama para bende"dir, franchising "isim hakkında dünya para döktük malzemeden çalalım"dır, franchising "aşçıya o kadar maaş mı verilir" zihniyetidir, franchising işletmeyle ilgili bir şikayet bildirirken "benim adım yeter, sen bi daha gelmesen kaç yazar" sırıtışıyla suratınıza bakılıp şikayetinizle ilgilenilmemisidir. Bütün bu çekinceler yüzünden uzunca bir süre yemeğe gitmedik Hayal Kahvesine. Sonra sevgililer gününde zarif eşim rezervasyon yaptırmış, nereye gittiğimizi söylemeden Marina'ya kadar geldik. Ufak tefek aksaklıklarla başladı gece; bir gece önce şiddetli yağmur yağmıştı ve sevgililer günü dolayısıyla dışarıdaki masaları da içeri almışlardı, o yağmurda masaların ahşap kısmı suyu güzelce emmiş, oturduğumuz andan itibaren bacaklarımıza su aktı. Servis elemanından istediğimiz şallarla bacaklarımızı kuru tutmayı başardık ama bence böyle bir işletme için büyük bir eksikti. Masa sahneye yakın olsun diye öyle bir köşeye itmişler ki kendinizi dışlanmış hissedersiniz. Neyse bu iki aksilik dışında gece ve yemekler güzeldi. "Ay evet yemekler kısmına geç artık" diyorsunuz di mi :)))) Hadi başlayalım o zaman;
Önerilen bir yerde ilk kez yemek yiyeceksem genelde seçimim ızgara kırmızı etten yana olur. Çünkü kötü et diye bir şey yoktur, yanlış pişirme tekniği vardır. Her etin pişirme şekli farklıdır. Yağsız parça eti ızgaraya atarsanız kayış gibi bir şey elde edersiniz ve ne çiğneyebilirsiniz ne yutabilirsiniz. Izgaralayacağınız et, 1,5-2 santim kalınlığında ve kesinlikle dövülmemiş olmalı. İçinde ince yağ damarları bulunmalı. Kenarında mümkünse kalınca bir parça yağ olmalı ki pişerken kızarsın. Falan falan... Neyse gelelim Hayal Kahvesinde söylediğim cafe de paris soslu bifteğe. Tek kelimeyle muhteşemdi. Eti sosa bulamamıştı şef, çok küçük bir miktarını etin üzerine gezdirmişti (kendine güveniyor :D). Etin kendisi çok lezzetli ve yumuşaktı. Yanında getirdikleri sos tek başına muhteşemdi ve bence haşlanmış sebzeye de çok yakışacak bir sostu. Garnitür olarak baharatla tatlandırılmış patates kızartması ve çöp şişte arpacık soğan ve sarımsak da en az diğerleri kadar lezzetliydi. Özellikle ızgara sarımsak çok hoş düşünülmüş bir ayrıntıydı. Daha önce denediniz mi bilmiyorum ama kabuğuyla ızgaraladığınız sarımsak çok lezzetli olur; bütün şekerini içinde tutar, ızgara lezzetini barındırır ama yanmaz, kremamsı kıvamından dolayı istediğiniz her türlü sosa homojen şekilde yedirebilirsiniz ve lezzetin birden sıçradığını görebilirsiniz. Şöyle düşünün çiklatalı sufle güzeldir, içine ince portakal kabuğu rendesi eklenmiş çikolatalı sufle candır ;) İşte aynı şekilde et sosları güzeldir, içine ızgara sarımsak püresi eklenmiş olanlarsa candır :)) Chef rotisseur işini biliyor, etin de sebzelerin de ızgaralanma şekli ve süresi mükemmeldi. Her şey pişmiş ve hiç bir şey suyunu kaybetmemişti.
Eşim et fajita istedi. Tabakta gerçek guacamole sos gördüğümde ağlamak istedim :)))) Mersin'de fajita istediğinizde önünüze genelde dolmalık ve salçalık biberlerle yapılmış çoban kaburma gelir :D Biri Mersin'deki aşçılara söylemeli, fajitayı fajita yapan etlerin jülyen doğranması değildir! Evet ne diyodum, guacamole sos! Hayalin şefi kesinlikle beni kazandı! İstanbul'da Meksika restoranlarında yediğim fajitalardan sonra yediğim ilk gerçek fajitaydı; sosundan sebzelerine! Sos demişken, Mersin'de genelde ekşi krema yerine de süzme yoğurt getirirler sos niyetine :D Hayalin fajita tabağı dört dörtlüktü! California biberleri tam kıvamında pişmişti, etler kurutulmamış ve güzel lezzetlendirilmişti, sosları chef de cuisine mi yapıyor yoksa chef saucier mı bilmiyorum ama her ikisini de ayakta alkışlamak istiyorum!
Bebekten dolayı hala alkol alamadığımı artık ezberlediniz sanırım :) Dolayısıyla alkolsüz bir içecek sipariş etmem gerekiyordu, madem işletme hakkında yazıcam o zaman orada yapılan bişey olmalıydı; limonata söyledim. İlk getirilen bardak ağzına kadar buz doluydu ve limonatanın tadını alamadım dahi, servis elemanına söylediğimizde özür dileyip yenisiyle değiştirdi. Lezzetli ve sonrasında mideyi yakmayan bir limonataydı. İçine limon tuzu eklenen limonatalar ciddi anlamda midemi yakar ve bu gerçek bir limonataydı :)
Gelelim tatlılara. Tabii ki çikolatalı sufle istedim ;) Eşimse tiramisu.
Sufle hamuru önceden hazırlanıp buzdolabında bekletilebilen bir hamurdur, pişirmeden önce yağ ve kakaoyla sırlanan kaplara boşaltılır, kısa süre yüksek sıcaklıkta fırında yarı pişirilir. Dışı çok sıcak, içi sıcak ve akışkan olur. Sevgililer gününde en çok tüketilen tatlı olması dolayısıyla Hayal de bu yola baş vurmuştu! Dolayısıyla dışı ılık, içi soğuk bir sufle geldi. Hayal kırıklığıydı :( Sunum ve garnitürlerse tersine oldukça başarılıydı. Erimeyen dondurmayı nereden bulduklarını merak ettim doğrusu :D O kadarını da kendilerinin yaptığını düşünmüyorum açıkcası ama seçim başarılı.
Her ne kadar bizim şefler tiramisunun iki şekilde yapıldığını iddia etse de orijinali saviord bisküvi iler yapılandır, neden kakaolu kekte ısrarcılar anlayamıyorum! Kek tabanını bir kenara bırakacak olursak, romla ıslatılmış olması ve labneyle değil de mascarpone ile hazırlanan kreması sınıfı geçti.
Chef pâttissier diğer şefler gibi beş yıldız alamadı benden :D Fakat sunumları ve ayrıntıları düşününce dört yıldız ;)
Geceyi toparlayarak değerlendirecek olursam; sunumlar şık, lezzetler enfes, hizmet kaliteli, oturma düzeni ve konfor vasat. Yıldızlarımı aksilikler üzerinden değil emek üzerinden vereceğim; **** ;)
KEYİFLİ ZAMAN GEÇİRMENİZ DİLEĞİMLE (:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder